ACEAVECLEPA'NIN AVRUPA OTOMOTİV SANAYİSİNİN GELECEĞİNE İLİŞKİN MEKTUBU

30 Ocak 2025 tarihinde açıklanan Otomotiv Endüstrisinin Geleceğine ilişkin Stratejik Diyalog kapsamında Avrupa Komisyonu tarafından 5 Mart 2025 tarihinde "Avrupa Otomotiv Sektörü için Sanayi Eylem Planı" açıklanmıştır.

Bu defa, söz konusu Stratejik Diyaloğun 12 Eylül 2025 tarihinde "içten yanmalı motorların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılması ve CO2 filo mevzuatı" gündemi ile gerçekleştirilecek III. CEO'lar Toplantısı öncesinde; Avrupa Otomotiv Üreticileri Birliği (ACEA) ve Avrupa Otomotiv Tedarikçileri Birliği (CLEPA) başkanları imzalı, bizzat Başkan von der Leyen'i muhatap bir mektup (Ek-1) kamuoyuyla paylaşılmıştır.

Bu bağlamda, "AB, otomotiv dönüşümünde virajı kaçırma riskiyle karşı karşıya– Eylül'deki Stratejik Diyalog rotayı düzeltmek için fırsattır" başlıklı bahse konu mektupta öne çıkan hususlar;

 1. Otomotiv üreticileri ve tedarikçileri olarak, Avrupa Birliği'nin (AB) 2050'de net sıfır hedefine ulaşmasına yardımcı olmaya kararlı oldukları ve bu doğrultuda, 2030'a kadar yeşil dönüşüm için 250 milyar Avro'dan fazla yatırım yapma taahhüdünde bulundukları,

 2. Ancak buna karşın, otomotiv sanayisinin dönüşümü için bütüncül ve pragmatik bir politika planının yokluğundan dolayı hayal kırıklığı yaşadıkları,

 3. AB'nin mevcut durumda bir yandan üreticileri yeni araçların arzı konusunda düzenlediği ancak diğer yandan da geçişi mümkün kılacak koşulları sağlamada yetersiz kaldığı,

4. Nitekim Avrupa'nın;

  • Batarya değer zinciri konusunda Asya'ya neredeyse tam bağımlılıkla,
  • Şarj altyapısının dengesiz dağılımıyla,
  • Dahayüksek üretim maliyetleriyle-elektrik fiyatları da dahil olmak üzere- ve
  • Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) AB menşeli otomotiv ithalatında uygulayacağı %15 gümrük vergisi gibi başlıca ticaret ortaklarının pazarlarında tabi olacağı yüksek maliyetlerle karşı karşıya olduğu ve Avrupa otomotiv sanayisinden, adeta elleri arkadan bağlanmışken dönüşüm yapmalarının istendiği,

5. Elektrikli araçların pazar payının (otomobillerde yaklaşık %15, kamyonetlerde yaklaşık %9 ve kamyonlarda %3,5) olması gereken seviyeden çok uzak olduğu ve bazı AB pazarlarının ilerleme işaretleri göstermekle birlikte; müşterilerin büyük bir kısmının elektrikli araçlara geçiş konusunda halen çekinceli olduğu,

6. Bu çerçevede; Avrupalı tüketiciler ve işletmelerin kritik bir çoğunluğu için geçişi bariz bir seçim haline getirmek amacıyla çok daha iddialı, uzun vadeli ve tutarlı talep yönlü teşviklere ihtiyaç olduğu,

 7. Bunlar arasında;

  • Şarj için daha düşük enerji maliyetleri,
  • Satın alma sübvansiyonları,
  • Vergi indirimleri,
  • Kentsel alanlarda elverişli erişim konularının yer aldığı ve diğer bazı pazarların (muhtemelen özellikle Çin'in kastedildiği değerlendirilmektedir) bu yaklaşımı halihazırda başarıyla kullandığı,

8. Dolayısıyla; Avrupa otomotiv sanayisi için dönüşüm planının, mevcut endüstriyel ve jeopolitik gerçekleri kabul ederek, 2030 ve 2035 için otomobil ve kamyonetler için belirlenmiş CO2 hedeflerine bugünün dünyasında ulaşılmasının artık hiçbir şekilde mümkün olmadığını kabul etmesi gerektiği,

9. Bu doğrultuda planın; karayolu taşımacılığında CO2 azaltımı konusunda, AB'nin iklim hedeflerini sağlarken aynı zamanda Avrupa'nın sanayi rekabetçiliğini, sosyal uyumunu ve tedarik zincirlerinin stratejik dayanıklılığını güvence altına almak üzere yeniden kalibre edilmesi gerektiği,

10. Otomobiller ve kamyonetler için CO2 standartlarının yaklaşan revizyonunun; rotayı düzeltmek ve çok ihtiyaç duyulan esnekliği, endüstriyel bakış açısını ve piyasa odaklı bir yaklaşımı mevzuat ile belirlemek için bir fırsat olduğu ve cezalar ile yasal yükümlülüklerin tek başına dönüşümü yönlendirmeyeceğinin artık açıkça görülmesi gerektiği,

11. Teknoloji tarafsızlığının, tüm teknolojilerin karbonsuzlaşmaya katkıda bulunabileceğini güvence altına alan temel düzenleyici ilke olarak kabul edilmesi gerektiği ve bu doğrultuda; her ne kadar elektrikli araçların dönüşüme öncülük edeceği konusunda mutabık olunsa da şarj edilebilir hibrit araçlar (plug-in hybrid electrical vehicles– PHEV), menzil genişleticiler, yüksek verimli içten yanmalı motorlu araçlar, hidrojen ve karbonsuzlaştırılmış yakıtlar için de alan bulunmasının elzem olduğu,

12. Dolayısıyla geçiş teknolojilerinin-özellikle PHEV'ların- daha iyi değerlendirilmesinin; karbonsuzlaşma hedeflerine ulaşmada, tüketicilerin yeşil dönüşüme katılımını sağlamada ve bu teknolojiye talebin yüksek kalacağı ihracat pazarlarına hizmet etmede kritik önemde olduğunun değerlendirildiği,

 13. Ancak AB'nin, PHEV'ların elektrik gücüyle kat ettikleri sürüş mesafesini dikkate alan mevcut kuralları (fayda faktörü / utility factor) daha da sıkılaştırdığı takdirde, bunun ters etki yaparak rakiplerine avantaj sağlayabileceği ve bundan dolayı; fayda faktörü kısıtlamasının kaldırılmasının, Avrupa'da teknoloji üretimi için endüstriyel bakış açısına katkı sağlayacak mantıklı bir seçenek olacağı,

 14. Ağır vasıtalar (kamyonlar ve otobüsler) için de CO2 düzenlemesinin mümkün olan en kısa sürede gözden geçirilmesi gerektiği,

15. Nitekim otomotiv pazarının farklı bir segmenti olarak, ticari karayolu taşımacılığı sektöründeki tüm paydaşlar için sağlam iş modellerine ihtiyaç duyulduğu ve dönüşümü başlatmak için 2027 yılına değin beklenemeyeceği,

16. Komisyon'un Avrupa'nın hayati üretim kapasitesini ve teknolojik bilgi birikimini koruması gerektiğinden bahisle; Avrupa rekabetçiliğini artıran politikalar olmaksızın, dönüşüm risklerinin Avrupa otomotiv sanayi temeline zarar vermekte ve yenilik, kaliteli istihdam ve tedarik zinciri dayanıklılığını riske atmakta olduğu,

 17. Mevcut dönüşüm yönünün belirlenmesinden bu yana dünyanın köklü biçimde değiştiğinin göz önünde bulundurularak, AB'nin otomotiv sektörü stratejisinin de buna ayak uydurmasının zorunluluk arz ettiği ve bu çerçevede, dönüşümün yalnızca yeni araçlar için CO2 hedeflerine dayandığı dar varsayımın ötesine geçirilmesinin elzem olduğu,

 18. Bu bakımdan; 12 Eylül 2025 tarihinde gerçekleştirilecek toplantının, rotayı değiştirmek için uygun bir an olduğu ve aynı zamanda AB'nin bugünün piyasa, jeopolitik ve ekonomik gerçeklerine uygun şekilde politikalarını ayarlaması için son şans niteliğinde olduğu; aksi takdirde en başarılı ve küresel ölçekte en rekabetçi sanayilerden birinin tehlikeye atılma riskinin bulunduğu olarak görünmektedir.