DEİK İŞ KONSEYLERİ OLAĞAN GENEL KURULU İSTANBUL'DA GERÇEKLEŞTİ

DEİK İŞ KONSEYLERİ OLAĞAN GENEL KURULU İSTANBUL'DA GERÇEKLEŞTİ

DEİK BAŞKANI ÖMER CİHAD VARDAN:

"DEİK tüm varlığı ile YENİ TÜRKİYE vizyonunun önemli bir parçası olacaktır."

DEİK İş Konseyleri Olağan Genel Kurulu Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin katılımıyla DEİK Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan evsahipliğinde Lütfi Kırdar Kongre ve Etkinlik  Merkezi Rumeli Salonu'nda gerçekleşti.

8 Kasım 2014 tarihinde düzenlenen DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu)  İş Konseyleri Olağan Genel Kuruluna ev sahipliği yapan DEİK Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan, DEİK'in önümüzdeki döneme ilişkin hedeflerini ve stratejisini açıkladı. Vardan, DEİK'in yeni yapısına ilişkin olarak "Bugün 112 bölgesel, 5 sektörel ve 2 de özel amaçlı olmak üzere toplam 119 iş konseyi ile DEİK, ilk iş olarak tüm konseylerini yoğun bir faaliyet programı içine sokacaktır. Ayrıca ihtiyaçlara göre bu iş konseylerine yenilerini de katacak ve tüm varlığı ile "YENİ TÜRKİYE" vizyonunun önemli bir parçası olacaktır. Yeni dönemde DEİK; sadece heyet ve organizasyon düzenleyen değil; iş geliştiren, dış ekonomi gündemine katkı veren, projeler üreten bir kurum olacaktır. DEİK ayrıca problemlere değil fırsatlara, çatışmalara değil uzlaşmaya, pastadan dilim kapma yarışına değil pastayı büyütmeye odaklanacaktır" şeklinde konuştu.

DEİK Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan, geçtiğimiz günlerde Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kamuoyu ile paylaşılan Ekonomide Öncelikli Dönüşüm Programının ülke ekonomisinin geleceği açısından stratejik bir hamle olduğunu düşündüklerine vurgu yaptı. Vardan, "Ekonomimizin, dünya ekonomisiyle tam entegrasyonla hareket etmesi kapsamında ele alınabilecek her adımda DEİK olarak en ön safta yer alacağız. İthalata bağımlılığın azaltılması noktasında; yurtdışında gerçekleştirilecek ve cari açığımızın kapanması yönünde katkı verebilecek madencilik, sağlık turizmi gibi sektörlere yatırımı teşvik edeceğiz. İş yapma ve yatırım ortamının geliştirilmesi noktasında iş konseylerimiz aracılığı ile dünyanın her bir noktasında ülkemizin bayraktarlığını yapacağız." dedi.

DEİK Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan ayrıca, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi ve Taşımacılıktan Lojistiğe Dönüşüm programlarının da yeni dönemde DEİK olarak eğilecekleri diğer konular olacağını ifade etti.

Vardan, Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından daha önce DEİK toplantısında yapılan açıklamaya da atıfta bulundu; "Sizin şu sözünüzü hiç unutmuyoruz. Siz bize, daha önceki DEİK aile toplantısında ‘hatt-ı diplomasi yok, sath-ı diplomasi' var ve satıh da tüm dünya demiştiniz. Hatta bunu DEİK faaliyetlerine de yansıtarak ‘iş dünyası için ihracat sathını tüm dünya' olarak tanımlamıştınız. Bu örnekte olduğu gibi, Sizlerin daha önceleri birçok defalar açık destek ve cesaret verdiğiniz ve bizatihi toplantılarına katılarak faaliyetlerini önemsediğinizi ifade ettiğiniz DEİK, bugün yeni yapısıyla sizlerin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın dile getirdiği "YENİ TÜRKİYE" vizyonuna sonuna kadar sahip çıkmaktadır" dedi. 

 

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, DEİK İş Konseyleri Olağan Genel Kurulunda yaptığı konuşmalarda şunlara değindiler.

 

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ, 

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) İş Konseyleri 2014 Olağan Genel Kurulu'na katılan T.C. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de ABD ve AB'nin, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı ile bir araya geldiğini, ABD'nin Japonya'dan Yeni Zelanda'ya kadar 16 Asya Pasifik ülkesi ile yeni bir ticaret ve yatırım ortaklığı oluşturacağını belirterek, "Dünya ticaretinin 3'te 2'sinden fazlası 2 ayrı blok ile ama organik bir bağda yer alacak. Biz Türkiye olarak bu blokların dışında kalmayı asla kabul etmiyoruz" dedi.

Bakan Zeybekci, ticaretin yeniden yapılanan, küresel ekonomide ve ülkelerin kalkınmalarında her zaman olduğundan daha belirleyici hale geldiğini ifade ederek, ticaretin, kalkınmanın ana unsuru olduğunu, orta sınıfı güçlendirerek istihdamı ve büyümeyi tek başına yüklenmeye başladığını söyledi.

Ticaretin aktörlerinin çeşitlendiğini, alanının ise genişlediğini anlatan Bakan Zeybekci, konuşmasını şöyle sürdürdü:"Başbakanımızın diplomasi literatüründe ve uluslararası ilişkilerde 'Stratejik Derinlik' eserinde ifade ettiği gibi yeni dönemde dış ekonomik ilişkileri yönlendiren ekonomi, politik tercihler genel stratejinin önemli unsuru haline gelmiştir. Tüm aktörler bu yeni düzende küresel ekonomik dengelerde kendine yer edinmeye çalışan ekonomi kanalına yönelmişler ve ekonomik çıkar alanları diplomasinin ana unsuru haline gelmiştir. Günümüzün dünyasına bakıldığında soğuk savaştan sonra dünyanın ekonomik ve ticari haritası yeniden çiziliyor. Son 10 yıllık dönemde bu ekonomik hareketlerin yoğunlaştığını görüyoruz. 12 yıllık performansımızda da hükümet olarak attığımız bütün adımlar dünyanın yeniden yapılandığı, ekonomik haritalarının yeniden çizildiği dönemde Türkiye'nin artık edilgen bir ekonomiden etken bir ekonomiye geçmesi için elimizden gelen tüm gayreti gösteriyoruz."

Zeybekci, iş dünyasının hükümetler, devletler, ülkelerin dış politikalarıyla iç içe geçmiş yeni bir misyona, vizyona, yapıya kavuşmasının önemine işaret ederek, "Yeni süreçte DEİK'e de büyük görevler düşüyor. Bu dönemde DEİK ile devletimizin, hükümetimizin, milletimizin dış politika, ekonomik politikalarla uyum içinde olması ve bir hedefe hep beraber kenetlenmesi için yeni yapılanma yaşadık. Bu yeni yapılanmalardan asla geri gitmesi söz konusu değildir" diye konuştu.

 

"Biz blokların dışında kalmak istemiyoruz"

DEİK ile yola çıkarken ülkenin 2023 ve 2071 hedeflerine gitmesinin sadece hükümete, devlete, bakanlıklara ait olmadığının bilincinde olduklarını anlatan Zeybekci, konuşmasına şöyle devam etti: "Dünyanın şu andaki yapılanması ekonomik ve ticari haritanın yeniden çizilmesiyle ilgili ABD ve AB, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı ile bir araya geliyor. 2016 yılı itibarıyla anlaşmayı imzalayıp, 2017'de yürürlüğe koymak istiyorlar. Bu gerçekleşirse dünya ticaretinin yüzde 50'sini temsil eden alanda yeni bir blok oluşacak. ABD Japonya'dan Yeni Zelanda'ya kadar 16 Asya Pasifik ülkesi ile yeni bir ticaret ve yatırım ortaklığı oluşturacak. Dünya ticaretinin 3'te 2'sinden fazlası 2 ayrı blok ile ama organik bir bağda yer alacak. Türkiye olarak bu blokların dışında kalmayı asla kabul etmiyoruz. AB ile Gümrük Birliği anlaşması olan tek ülke olarak ülke ülke dolaşarak, Türkiye'nin haklı davasını anlatıyoruz."

Zeybekci, Türkiye'nin davasını anlatırken, "Biz bugüne kadar stratejik ortak, müttefik, dost ülke olduk ama biz sizlerle ekonomik ortak olmak istiyoruz" dediklerini aktararak, bu anlamda ümitsiz olmadıklarını ve Türkiye'nin hak ettiği yerde olacağını söyledi.
İsmet İnönü'nün "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye o dünyada yerini alır" sözünü anımsatan Zeybekci, "Yeni dünya kurulurken, Türkiye o yeni dünyayı kuranlardan olur" diyoruz. Bu süreçte Türkiye, 160 milyar dolara yaklaşan ihracatına edilgen bir ekonomi ile geldi. Biz fasoncu bir anlayışla buraya geldik. Dünyada hammadde ve enerji kaynaklarının, tüketim ağlarının, tüketim alışkanlıklarının başkalarının kontrol ettiği iki ucu tutulmuş olan ekonomik hatta biz üretim aktörlerinden olduk" şeklinde konuştu.

Zeybekci, Türkiye'nin artık etken bir ekonomi ile dünyada sürdürülebilir bir şekilde kültür coğrafyasının da avantajlarını kullanarak enerji kaynaklarını ve hammadde geleceğini kullanmak istediklerini belirterek, şunları kaydetti: "Türkiye olarak artık bu coğrafyada tüketim alışkanlıklarını belirleyen, tüketim ağlarını kontrol eden bir ülke olmak istiyoruz. Yani ekonominin iki ucunu kontrol eden egemen bir ülke olmak istiyoruz. Ülkemizin yaşadığı birçok sıkıntının altında yatan gerekçeler bunlardır. Bunları gerçekleştirmek için de yüksek teknoloji alanında çok iyi teşviklerle bir yapılanmaya gidiyoruz. Türkiye olarak ülkemizdeki yatırımcıların başka ülkelere gitmelerini 'ülkemizden kaçıyorlar' gözüyle bakmıyoruz.  Ülkemizden başka ülkelere giden yatırımcıları destekliyoruz. Yeni desteklerle yolumuza devam edeceğiz."

 

BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU,

Başbakan Ahmet Davutoğlu Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde düzenlenen Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) İş Konseyleri 2014 Olağan Genel Kurulu'ndaki konuşmasında, küresel ekonomik krizden, Avrupa içinde yaşanan krizlerden sonra her kurum, her devlet ve her uluslararası organizasyonun kendisini yeniden yapılandırdığını, G-20 içinde de yeniden yapılanmaya yönelik istişareler bulunduğunu anlattı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni Türkiye'de devletin görevinin, iş adamlarının önünüzü açmak olduğunu belirterek, "Ama size şunu söylemek istiyorum; 'Ölçeğinizi küçük tutmayacaksınız.' Şirketler ölçeklerini küçük tutarlarsa, zihniyet olarak hedeflerini küçük tutarlarsa, ülke siyasetçileri ne kadar büyük hedeflerden bahsederlerse bahsetsinler o hedeflere ulaşılmaz" dedi.

AB Dışişleri Bakanları toplantısında kendisine yöneltilen bir soru üzerine, "Krizlere tepki verme gücü ve kendi içinde kendini yenileme kudreti anlamında 3 tür ülke var" dediğini aktaran Davutoğlu, bu kategorileri, "vizyonu olan ve bu vizyonu bir ülkeyi yönetebilme kabiliyetiyle pekiştirmiş olan siyasi liderlikteki ülkeler", "vizyonu olmamakla birlikte ülke yönetme kabiliyeti olan ülkeler" ve "vizyonu olmayan, yönetme kabiliyetini de kaybeden ülkeler" şeklinde sıraladı.

Davutoğlu, vizyonu, yönetme kabiliyeti ve siyasi istikrarı olan ülkelerin yükseldiğini dile getirerek, vizyonu olmayan ancak siyasi yönetme kabiliyeti bulunan ülkelerin yerinde saydığını, durumu idare etmeye çalıştığını, vizyonu ve yönetme kabiliyeti olmayan ülkelerin ise düşüşe geçtiğini, ekonomik kaynakların tarumar edildiğini ve 20-30 yıl öncesindeki üretim kapasitesini bile yitirdiğini söyledi.

Türkiye'nin farkını, "Son 12 yılda vizyonu olan, kararlılıkla bu vizyonu yürütmeye ve o vizyona ulaşmaya çalışan bir yönetimin etkin siyasi istikrarlılığının sürmesi" şeklinde açıklayan Davutoğlu, şöyle devam etti: "Bütün iş adamlarımız herhalde 90'lı yılları hatırlar. 90'lı yıllarda dünyada ekonomi büyüyordu, genişliyordu. Dünyada toplam gayri safi milli hasılanın son 100 yıl içinde en geniş alana yayıldığı, ölçeklerin büyüdüğü 10 yıldan biridir 90'lı yıllar. Dünya ekonomisinin geliştiği bu dönemde, Türk ekonomisi büyümediği gibi birkaç kriz de yaşayarak büyük ölçüde geriye doğru gidişi zor durdurabildi. 1994, 1999, 2001 krizlerini hep hatırlarız. Son 12 yılda dünya ekonomisi küçülüyor; birçok eski korumacı tedbirlerle ülkeler kendilerini birtakım çemberlerin içine almaya çalışıyorlar veya yeni ortaklıklarla alanı büyütmeye çalışıyorlar ki bu tıkanıklık aşılabilsin. Ama Türkiye istikrarlı bir şekilde yoluna devam ediyor. Burada siyasi istikrarla ekonomi politik yapısal dönüşüm ve ekonomik refah arasında doğrudan bir ilişki var. Bunu fark etmemiz lazım."

"Bazıları bu hedefleri koyuş biçimimize 'ulaşılmaz' diyorlar"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin 3 alanda ciddi dönüşüm geçirdiğini ve geçirmeye devam ettiğini belirterek, bunun ilkinin "zihniyet" olduğunu söyledi. Davutoğlu, "Öyle bir ekonomik zihniyet gelişmesi lazım ki siyasi zihniyet gelişmesi lazım ki bu yeni meydan okumalara cevap oluşturabilsin" dedi.

Gençliğinde Türkiye'nin gücüyle ilgili analizler yapıldığına değinen Davutoğlu, eski Türkiye'de, Türkiye'nin dünyadaki genel gidişatındaki bozuklukları örtmeye çalışan bir zihniyet bulunduğunu söyledi.

Davutoğlu, 12 Mart 1971 Muhtırası'ndan sonra ekonomik çalkantılar yaşandığı dönemde Dünya Bankası'ndan Atilla Karaosmanoğlu'nun yaptığı bir analizde "Eğer biz doğru ekonomik politikalar uygularsak, 1995'te İtalya'nın bugünkü seviyesinde olabiliriz" dediğini aktardı.

Bütün karşılaştırmaların düşük ölçekli ekonomilerle yapıldığını ve zihniyet olarak genel beklentinin, siyasetin domine ettiği alanların oluşturduğu yapılar olduğunu anlatan Davutoğlu, iş adamlarına şöyle seslendi "Yeni Türkiye'de devletin görevi sizin önünüzü açmak, ama size şunu söylemek istiyorum; 'Ölçeğinizi küçük tutmayacaksınız.' Şirketler ölçeklerini küçük tutarlarsa, zihniyet olarak hedeflerini küçük tutarlarsa ülke siyasetçileri ne kadar büyük hedeflerden bahsederlerse bahsetsinler o hedeflere ulaşılmaz. Biz bu dönemde bir özgüven devrimi ile aslında ölçekleri sürekli büyüterek, geliştirerek hedefler koyuyoruz. Bazıları bu hedefleri koyuş biçimimize 'ulaşılmaz' diyorlar. 12 yıl önce 2002 Kasım'ındaki Türkiye'ye dönüp baksanız gerçekten bu hedeflerin ulaşılamaz görüldüğü, hayal gibi algılandığı ayları hatırlarsınız. Kimin aklına gelirdi Türkiye'nin gayri safi milli hasılasının 3,5-4 misli büyüyeceği, kişi başına düşen gelir itibarıyla ihracatın 38 milyar dolardan 158 milyar dolara çıkacağını? Bunları sağlayan şey; zihniyet devrimi. Hedeflerimizi hiç küçültmedik. Bütün dünya ekonomileri 2008'de hedef küçültmeye giderken, biz bir taraftan tam bir bütçe disiplini ve çok dikkatli bir ekonomi politikayla krizi kontrol altına almaya çalıştık, diğer taraftan gelecek yılların planlamasını yaptık. Onun için bazı krizler bizi teğet geçti ve tekrar ümitli bir şekilde geleceğe baktık. Hiç kimsenin bu zihniyet dönüşümünden feragat etmemesi lazım. Eğer biz tekrar kendi içimize döner, kapanır ve dünyayla bütünleşmek iddiası yerine sadece kendi iç çelişkilerimizle yüzleşmek gibi bir tabloyla karşı karşıya kalırsak, işte o zaman korkmaya başlayalım."

Davutoğlu, DEİK'in Türkiye'yi dünyaya açtığını ifade ederek, iş adamlarından ölçek küçültmemesini, hiçbir alandan geri çekilmemesini istedi.

Türkiye'nin önemli bir coğrafyası olduğunu ancak bu coğrafyada petrol kaynamadığını söyleyen Davutoğlu, "Bizim insanımız var. İşte DEİK bu insan topluluğunu temsil ettiği için önemli. Hiçbir şey bundan daha önemli değil" diye konuştu

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin dış temsilciliklerini 166'dan 221'e çıkardığını ve dünyada en fazla temsil edilen 7'nci ülke olduğunu kaydederek, dış temsilcilikler artırılarak, işadamlarının gittiği her yerde temsilciliklerin bulunmasının hedeflendiğini belirtti.
 

Devletin makro stratejik planlamasıyla şirketlerin planlaması arasında uyum olduğu zaman sonuç alınır

Başbakan Davutoğlu, politikayla ekonominin birbirine bütünleşik alanlar olduğunu belirterek, "Bunu politikanın ekonomiyi yönetmesi, ekonominin politikaya etki etmesi anlamında söylemiyorum. Sizin planlamalarınızın önünü açmak bizim görevimiz. Özel sektördür ekonomiyi belli bir çıtaya getirecek olan" dedi.

Devletin makro stratejik planlamasıyla şirketlerin planlaması arasında uyum olduğu zaman sonuç alındığını ifade eden Davutoğlu, "Son 12 yıldaki başarımızın arkasında bence bu yöntemin büyük bir payı var. Şirketler eğer devletin geleceğinden emin değillerse yani yönetimlerin, siyasi istikrarın geleceğinden emin değillerse frene basmaya başlarlar. Yatırımlarda frene basılır. 1999-2000 krizinden sonra, ilk iş maaşı dolara çevirmekti. Çünkü ertesi gün ne olacağını bilmiyor. Şirketlerde de aynı durum vardı. Bir Anayasa kitapçığı atılıyor ve bir anda ortalık karışıyor" diye konuştu.

Ahmet Davutoğlu, en önemli meselenin, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nu, ortak aklın üretildiği ve şirketlerin ortak aklıyla devlet aklının birleştiği kurullar haline getirmek olduğunu vurgulayarak, "Evet bir devlet aklı var. Bundan emin olunuz. Hiç tereddüttünüz olmasın. Türkiye'de bugün devlet aklı ve vizyonu vardır. O devlet aklıyla kastettiğim siyasi istikrarı ve siyaseti elinde bulunduran bugünkü kadroların dünyaya bakışının bir perspektifi var. 12 yıldır bu perspektif kararlı bir şekilde sürdürüldüğü için bir netice alabiliyoruz" ifadelerini kullandı.

Bu karşılaştırmayı yapmanın bazı ülkeler için doğru olmayabileceğini anlatan Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı döneminde 5 yıl içinde bazı ülkelerde 7, bazılarında 6, bazılarında 5 dışişleri bakanı gördüğünü, hiç birinde 2-3 bakan görmediğini söyledi. Her dışişleri bakanının başbakan değişimi anlamına geldiğini aktaran Davutoğlu, şöyle devam etti: "Aynı 1994-1996 yılları gibi... Dışişleri bakanlarımızın resmini astığımda birkaç yılda öyle bir yoğunluk var ki arka arkaya bir kaç bakan değişmiş. Öyle bir bakan nasıl planlama yapabilir, öyle bir başbakan nasıl popülizmden kurtulabilir? Her seçime girişte popülizm sebebiyle kaybettiğimiz büyük kaynaklar var. Çünkü istikrarsız koalisyonlar onu teşvik eder. 'Ekonomi politik' kavramını kullanmanın sebebi bu. Politikayla ekonomi birbirinden arındırılmış, psikolojileri birbirinden uzaklaştırılmış alanlar değildir. Politikayla ekonomi birbirine bütünleşik alanlardır. Bunu politikanın ekonomiyi yönetmesi, ekonominin politikaya etki etmesi anlamında söylemiyorum. Söylediğim gibi sizin planlamalarınızın önünü açmak bizim görevimiz. Özel sektördür ekonomiyi belli bir çıtaya getirecek olan."

Yeni programlar açıklanacak

Başbakan Davutoğlu, Mayıs 2013'te Türkiye'de faizlerin yüzde 5'in altına indiğini, yatırımlar için muhteşem bir olumlu atmosfer oluştuğunu belirterek, Gezi olayları, arkasından 17 ve 25 Aralık ile son Kobani olaylarının ortaya çıktığını, fakat ülke insanının kaderiyle ilgili nihai tutumunu belirlediğini kaydetti.

Davutoğlu, 10 Ağustos'tan sonra "AK Parti'de bir türbülans yaşanıp yaşanmayacağı, yaşanması durumunda Türk ekonomisi nereye gider" diye analizler yapıldığını belirterek, "Birileri de buna büyük bir beklentiyle bakıyordu 'Ah bir kriz çıksa' diyerek. Bunların hiç birisi olmadı. Kast ettiğim devlet aklı ve vicdanı budur. Biz gerek Cumhurbaşkanımızın geçiş sürecinde gerek hükümette arkadaşlarımızla istişare ederken öncelikli ve tek meselemiz bulunduğumuz makamları korumak değil, Türkiye'nin geleceğini herhangi bir riske atmayacak şekilde bir planlama içinde davranmak" diye konuştu.

Açıklanan hükümet programının ortak akılla 3 günde yazıldığını, koalisyon partili bir dönem olması durumunda bunun 3 ayda bile yazılamayacağını dile getiren Davutoğlu, programla ilgili ekonomik anlamda olumsuz bir referans duymadığını anlattı.

Davutoğlu, 12 yıllık birikim üzerine programın tek tek, cümle cümle kaleme alındığını ifade ederek, birçok işin arasında, Kobani, Suriye ve Irak'la uğraşırken orta vadeli programın da açıklandığını söyledi. 

Başbakan Ahmet Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Reel sektörle ilgili alanların dışında inşallah 8 makro ekonomik alanda, 8 de sosyal alanda ayrıca paketleri önümüzdeki haftalarda açıklayacağız. G-20'ye çok güçlü bir şekilde gidiyoruz ve G-20 dönem başkanlığını da 1 Aralık'ta alacağız. İş kazalarıyla ilgili yeni yasal düzenlemeler yapıyoruz ve daha birçok alanda. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu yeniden yapılanırken, Türkiye'nin siyaseti de yeniden yapılandı. Bu yeniden yapılanma içinde bir saat bile kaybedilmedi. Tek bir tartışma bile yaşanmadı, tek bir sorumsuz davranışla ülke ekonomisi riske edilmedi. Bir açıklamayla bir davranışla... Bu hükümetimizin ve AK Parti içindeki değişimin nasıl bir toplam zihniyetin ve yöntemin ürünü olduğunu ortaya koyan bir tutumdur. Hemen bu yapısal değişimle yeni Türkiye ve yeni ekonomi kavramlarını  da gündeme getirmeye çalıştık."

"Yatırımlar arttı"

Ahmet Davutoğlu, Türkiye'de önemli bir ölçek değişimi yaşandığını ifade ederek, Türkiye'ye giren toplam yabancı yatırımların 1984-2002 arasında 14,6 milyar dolar olduğunu, bu rakamın 2003-2014 yılları arasında ise 145 milyar dolar düzeyinde bulunduğunu söyledi.
Küçülen bir dünya ekonomisi göze alındığında son 10 yılda gelen yatırımların söz konusu 20 yılın 10 misli olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, DEİK'in sadece ticaret değil, belli alanlarda dış yatırım da yapması gerektiğini ifade etti.

Davutoğlu, 1974'ten 2002'ye kadar müteahhitlerin dışarıdan aldığı toplam iş tutarının 46 milyar dolar olduğunu aktararak, "2002-2003 yılları arasında bu rakam 231 milyar dolar. Ne değişti 10 yılda ya da 30 yılda? Zihniyet değişti, yöntem değişti, vizyon değişti ve en önemlisi de bunları değiştiren siyasi istikrarı sağlayan kadrolar ve siyasi irade, yapı istikrarlı bir şekilde 12 yıldır işbaşında" dedi.

"Bu seçim bir geçiş süreci değildir"

62.hükümeti kurarken bir önceki hükümetten kalan 8 aya göre planlama yapmadıklarını vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti: "Biz, 2015 Haziran'da yapılacak seçimler sonrasında da devam edeceğimizi öylesine inanıyoruz ki, 2023'e kadar 9 yıllık program açıklayacağız ve herkes şunu bilecek, kimse tereddüt etmeyecek; bu seçim bir geçiş süreci değildir. Madem ki iktidardayız, biz geçiş süreci diye bir mantığı ne kendimiz benimseriz ne de herhangi bir vatandaşımızın, girişimcimizin, iş adamımızı 'Bir geçiş süreci olacak. Dolayısıyla bu geçiş sürecinde ben bekleyeyim' psikolojisine sokarız. Bu sorumsuzluk olur. Ve o ciddiyetle yaklaştık. Bütün arkadaşlarımla Orta Vadeli Program (OVP) ve yapısal dönüşümün çalışmalarını daha o gün başlatmış olduk. Bunun bir başka boyutu da var; eğer biz son 12 yılda bütün türbülansları aşabildiysek, bütçe disiplininden şaşmadığımız için. Şimdi bir an 'Acaba bu geçiş dönemi mi veya beklemeye mi alınıyoruz? ' dediğinizde popülizme kayabilecek uygulamalar da başlar ve bürokrasinin de kendisini bu yeni şartlara intibak ettirmek için beklemeye aldığını görürsünüz. Biz hiçbir şekilde, demokrasiden alınan kudretin bürokrasiyle paylaşılması gerektiğini düşünenlerden değiliz. Kim bu ülkede 'Ben geleceğimi göremiyorum' diyerek frene basmaya kalkarsa ona 'gölge etme kardeşim' deriz. Gölge etme bizim kaybedecek vaktimiz yok."

"Devlet Kendini Yeniliyor"

Devletin Türk girişimcinin önünü açmak için stratejik planlamalar yaptığını, kendini yenilediğini belirten Başbakan Davutoğlu, Türk girişimcisinin uzun vadeli düşünmesi gerektiğini, özellikle de Afrika'daki büyük küresel rekabete çeşitlendirilmiş bir stratejik plan ile hazır olması gerektiğine işaret etti.

Girişimcinin önünü büyük bir aşk ve vizyon ile açtıklarını ve alternatifleri olmadığı halde gece gündüz çalıştıklarını ifade eden Başbakan Davutoğlu konuşmasını şöyle tamamladı: "Mevki ve makamlar bir dönem oturulması gereken yerler değil, hakkını verdiğinizde sonraki nesillerin dönüp aynen şimdi bizlerin Rahmetli Özal'ı andığımız gibi onlar da bizi anarlarsa elhamdülillah der geçeriz, başkada bir şey beklemeyiz."